22 Ağustos 2015 Cumartesi

Hollywood, dünya sinema sektörünün kalbidir, bunda hemfikiriz. Hollywood’un sahip olduğu bütçelere ve imkanlara kimse sahip değil; onların yaptığı tarzda filmlerin aynısını ülkemizden beklemek de tabii ki haksızlık olur. Görseli bol, efekti çok, büyük prodüksiyonlu filmlerin aynısını bizim yapmamız mümkün değil; kimseden de bir Avengers beklemiyoruz. Madem bütçemiz bu kadar yüksek değil ve aşırı efekt yapamıyoruz, o halde biz de senaryolara odaklanalım, değil mi? Sinema ne kadar bir ‘entertainment’ yani eğlence sektörü olsa da aynı zamanda bir ‘anlatıdır’. Sinema görsellikle ne kadar güzel olsa da, derdini perdeye taşıyanlar unutulmayan isimler oldular. Demek ki sinemanın özü ‘senaryo’ oluyor. Sonuç olarak biz insanoğlu hikayeler ile büyüdük, daha sonra radyo geldi; görmeden anlatılanları gözümüzde canlandırdık. Bizler, daha çok ‘olay’ ile ilgileniyoruz.

Madem öyle ‘bütçe’ dediğimiz şey göreceli oluyor. Kime göre neye göre? Eğer elimizde sağlam bir  hikaye varsa, o hikayenin gerektirdiği kadar bir bütçe gerekir. Daha fazla para filmi ‘daha iyi’ yapar diye bir kaide yok. Sonuç olarak para, gereken için harcanıyor. Avengers gibi bir filmin yapılabilmesi için çok para gerekir ve çok para harcanır, bu kadar basit. Demek ki bizler de çok para harcamadan, efektler kullanmadan kaliteli filmler çıkarabiliriz ortaya. Yani; bize güzel senaryolar gerek. El oğlu dediğimiz Hollywood bunu da düşünmüş. Orada sadece milyonlarla değil bazen düşük meblağlarla da filmler yapılıyor. Hepsi de senaryolarına güvenerek yapılmış filmler oluyor. Şimdi size soruyorum: o filmlerden bizde neden yok? Ülkemizde son dönemler Onur Ünlü bu furyanın başını çekiyor. Sen Aydınlatırsın Geceyi ve İtirazım Var gibi büyük paralar gerektirmeyen, senaryosu ve oyunculuğu ile seyirciyi ekrana bağlayan filmler yaptı kendisi. Ve de başarılı oldu. Ben de size şimdi dünyanın birçok yerinde yapılmış, bizde neden böyle bir film yapılmadı diyebileceğimiz filmleri listeleyeceğim. İmkan ve bütçe bakımından gücümüz varken o fikirler neden bizim aklımıza gelmedi ya da geldiyse bile çekilmelerine neden izin verilmedi?

      1) Wild

Yönetmen: Jean-Marc Vallee
Tarih: 2014

Reese Witherspoon’un başrolünde oynadığı, en iyi kadın ile en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında 2015 Akademi Ödüllerinde adaylık çıkarmış ve büyük ihtimal duymadığınız bir yolculuk filmi Wild. Cheryl zorlu bir dönemden geçmektedir ve kendisi ile barışabilmesi için kendine ceza vermesi gerekmektedir. Ceza olarak da tek başına 1.100 mil yürümeyi seçer. Böylece yol boyunca yalnız kalacak, kendisi ile yüzleşebilecek ve de doğa ile mücadele içinde olabilecektir. Film boyunca yolculukta yaşadığı sıkıntıları, karşılaştığı insanları ve geçmişinden anılarını görüyoruz. Böylece Cheryl'ın yolculuk boyu kendisi ile yüzleşmesine tanık oluyoruz.

Neden: Olay şu ki Amerika’da Hiking yolları var yani bizzat insanların kilometrelerce yürüyebileceği alanlar var. Özellikle seçilmiş. Filmi izlerken aklımdan geçen ilk soru şuydu: Anadolu ne güne duruyor? Çok basit bir düşünce olacak ama birini Anadolu'nun topraklarına salmak hiç mi kimsenin aklına gelmedi mi? Bizde kocaman Anadolu var; neden böyle bir fikir bizim aklımıza gelmedi ki? Bir adamın tüm Anadolu'nun belirli bir bölümünü yürüyerek geçmesini ve başına gelen olayları anlatmak eminim ki yol giderleri hariç büyük bir bütçe gerektirmeyecektir. Sonuç olarak filmde konu Cheryl’ın 1.100 mil yürümesi değil, yol boyunca kendi ile yüzleşmesi ve kendi ile barışmaya çalışmasıdır. Gayet basit ve hoş bir fikir. Bizde de yapılabilirdi, belki de daha iyisi.




2    2) The Drop

Yönetmen: Michael R. Roskam
Tarih: 2014

The Drop içinde Tom Hardy ve James Gandolfini gibi isimli oyuncuları bulunduran, tamamen tek mahallede geçen bir mafya filmi. Mahallenin içinde bar işleten Cousin Marv yanında Bob’ı çalıştırmaktadır. Yalnız bara gelip haraç kesen bir rus vardır.  Rus mafyasına verdikleri haracı hiç eksik etmezler, böylece başlarına bir iş gelmez. Ta ki birgün verecekleri haraç parası bir hırsız tarafından çalınana kadar. Şimdi mafya Cousin Marv'ın ve Bob'ın baş belası olacaktır. İkilinin hırsızı en kısa zamanda bulması gerekmektedir. Sonuç olarak ucunda canları vardır.

Neden: Sadece tek bir mahallede geçen, çok fazla oyuncu gerektirmeyen bir film. Haraç kesen bir mafya ve haraç parası birgün hırsız tarafından çalınır. Ve ortalık karışır. Filmin içinde dağılan ekstra hikayeler ile beraber film sürükleyici bir hale geliyor. Bunu da yapabilirdik; yapmadık.




3    3) 2 Days 1 Night

Yönetmen: Dardenne Kardeşler
Tarih: 2014

Başrolünde  Marion Cotillard’ın oynadığı, hatta 2015 Oscar’ında en iyi kadın oyuncuya aday olmasını sağlayan bir Dardenne kardeşler filmi. Sinemacı diliyle anlatmam gerekirse: filmde 50 plan var ya da yok. Fransa’daki ekonomik krizi çok ‘doğal’ bir yöntemle anlatan Dardenne kardeşlerin bu filmini biz neden yapamadık hala anlamış değilim. Marion’un çalıştığı iş yerinde oylama yapılır. Ya Marion işten atılacaktır ve herkes ikramiye alacaktır ya da o kalacaktır ama ikramiyeler yalan olacaktır. Kriz sebebiyle çoğunluk ikramiyeleri seçer. Marion ne yapar ne eder patronu ikna eder ve yeni bir oylama yapılmasını ister. Şimdi arkadaşlarını tek tek gezip, ikramiyeden vazgeçirip, işte kalmasını sağlamaya ikna etmesi için tam 2 gün ve 1 gecesi vardır.

Neden: Gayet basit, gayet tutarlı bir hikaye. Neden diye soruyorum ama cevap bulamıyorum. Hele ki işsizlik değerinin yüksek olduğu ülkemizde. Sanırım kimse gerçekleri göstermek istemiyor.




4    4) The Judge

Yönetmen: David Dobkin
Tarih: 2014

Başrolünde Robert Downey JR. gibi önemli bir ismin oynadığı, tek bir kasabada geçen gayet tutarlı ve başarılı film The Judge. Robert bir avukattır. Hiç kaybetmeyeninden. Annesinin ölümü sonrası kasabasına geri döner. Kasabanın ‘ünlü’ yargıcı babasıdır. Lakin babası ile arası iyi değildir. Zaten babası da iyi değildir. Hastadır. Robert cenaze  ziyaretini tam sonlandıracakken babasının birisini öldürmekle suçlandığını öğrenir ve geri döner. Şimdi meşhur yargıcın avukatı  anlaşamadığı oğlu olacaktır. Film tam bir aile filmi. Babasını pek sevmeyen oğul, kendisini çok sevmeyen babasını aklamak için mücadele verecektir.

Neden: Neyin parası neyin prodüksiyonu? Gayet aile filmi, başarılı bir mücadele filmi. Bizde neden biri çıkıp da böyle bir şeyi akıl edemedi sorarım? Mahkemeden geçilmeyen ülkede, böyle bir fikir çekilemez miydi? Hele ki mahkemeler bizde yıllardır sürüyor?




5    5) Gone Girl

Yönetmen: David Fincher
Tarih: 2014

Tamam biliyorum; film kitap uyarlaması. Başrolünde Ben Affleck ve Rosamund Pike’ın oynadığı hatta Oscar’da birçok dalda ödüle aday olan bir film. Nick ve Amy mutlu bir çifttir lakin Nick bir gün eve döndüğünde karısını bulamaz, evin içinde halinden de ortaya çıkan bir arbede yaşanmıştır: Amy kaçırıldı mı? Peki kim? Hele ki Amy çok sevilen bir yazarken kim tarafından kaçırılabilirdi? Amy bulunamadıkça senaryolar çoğalmaya başlar ve en sonunda oklar kocaya döner.

Neden: Tekrarlıyorum: Kitap uyarlaması, biliyorum. Ancak neden bizde biri çıkıp böyle basit bir hikaye düşünemedi? Çok fazla mekan gerektirmeyen, çok fazla da para harcanması gerekmeyen bir film. Sadece senaryo ve oyunculuk konuşmuş. Atıyorum Beren Saat ile Kıvanç Tatlıtuğ karşılıklı oynasaydı bu filmi bizde, en az 3 milyon seyircisi yok muydu?




6    6) Whiplash

Yönetmen: Damien Chazelle
Tarih: 2014

Şimdi orada bir durun. Homurdandığınızı duyuyor gibiyim ama önce düşünün? Şu filmin bizde yapılamaması için hiç ama hiçbir neden yok. Hele ki filmde kullanılan ziller ülkemize aitken. Konuya girmeyeceğim hiç, sadece biraz düşündüğümüzde bu kadar başarılı bir filmin bizde de yapılabileceğini görüyorum. 

Neden: Senaryo ve oyunculuğun konuştuğu, çok da fazla mekan gerektirmeyen, çok para harcanmamış bir film Whiplash. Öyle ki film 19 günde çekilmiş. 1 ayda aynısını, ülkemizde izlenebilir versiyonunu yapamaz mıydık? Yapardık. İzlenir miydi? İşte ona cevabım yok.



7    7) The Machinist

Senaryo konuşur türünden bir film daha. Başrolünde Christian Bale gibi ünlü birinin oynadığı filmimizde Trevor’un halüsinasyonlarını izliyoruz. Karakterimiz büyük makinaların olduğu bir şirkette çalışmaktadır. Birgün iş yerine yeni bir adam gelir yalnız o adamı Trevor’dan başka kimse görmemektedir. Bununla başlayan süreçte film oldukça enteresan bir finale doğru ilerleyecektir.

Neden: Zor olmayan bir diğer film. Senaryonun konuştuğu ve eminim ki Türkiye’de sağlam bir izleyici kitlesine ulaşabilecek bir film olurdu. Gereken tek şey: İyi  oyuncu, birkaç mekan, birkaç araba ve kimsenin görmediği o adamı gören adamın hikayesi. Yok yani, bu da yok.




8    8) Non-Stop

Yönetmen: Jaume Collet-Sera
Tarih: 2014

Hala neden biri çıkıp uçakta geçen bir film yapmadı anlamış değilim. Liam Neeson ve Julianne Moore gibi isimlerin başrolünde olduğu film aksiyon sever herkesin izleyebileceği türden. Bill Marks eski bir ajandır ve bindiği uçakta sadece ajanların kullandığı bir hattan mesaj alır. Mesaja göre istediği para verilmezse uçakta geçen her 1 saatte biri ölecektir. Bill Marks'ın elinde tam tamına bir uçak dolusu şüpheli vardır şimdi. Yolculara göre de o şüphelidir. Kimi aradığını bilmeden görevini yapmaya başlar.

Neden: Hala ve hala biri uçak içini dizayn ettirip sadece içinde geçen film çekmedi. Yazık vallaha bize. BKM’nin Çok Film Hareketler Bunlar olmasa vallaha yanmışız. Amerikalıların  bu alanda geçen bir sürü filmi var, yalnız bu film senaryo  bakımından hepsinin önünde. Biz de bir uçak kaçırsak ya artık? Vallaha en klasiği bile olsa razıyım ama bir Türk uçak kaçırma filmi görmek istiyorum. Yoksa THY kızar mı?




9    9) Metro Manila

Yönetmen: Sean Ellis
Tarih: 2013

Metro Manila, Sundance film festivalinde en iyi film seçilmeyi başaran bir film. Köyden indim şehire temasının Filipin versiyonu. Yeşilçam kokuları yok da değil ama bizim ülkemizde bu kadar ağır bir film yapılmadı. Artık tarımcılıktan para kazanamadığını anlayan aile aç bir şekilde şehre gelir ve ellerinde bulunan az miktar parayı da kıç kadar eve harcarlar. Kocanın acilen iş bulması gerekmektedir ve bulacaktır da. Şans eseri polis olmayı başaran koca, kendini adalet ve suçun tam ortasında buluverir. Şehir, kapitalizm, insan doğasındaki hatalar üzerine mükemmel bir dram.

Neden: Senaryo açısından gayet mümkün bir film. Anadolu’dan İstanbul’a gelen aile dramını hep yapıyoruz, doğru da şu film kadar kalitelisini daha görmedim. El oğlu, bunlar ile ödül alırken bizler neden Metro Manila kadar vurucu bir film yapıp ödülleri götüremiyoruz, merak konusu?




1    10) Locke

Yönetmen: Steven Knight
Tarih: 2013

Locke, yapması gereken acil işleri varken başka bir şehre doğru arabası ile yola çıkar ve şimdi hem gittiği yerdeki kadını, hem karısını hem de işini telefondan idare etmek zorundadır. Tamamen arabada geçen bu film senaryosu örnek alınası türdendir. Tek bir araba, 1 telefon ve idare etmeye çalıştığı üçgen.

Neden: Bizim ülkemizde böyle bir film izlenir ama maalesef azınlık kesin tarafından. Yapılmayışını buna bağlıyorum yoksa şu filmi yapmak gerçekten çok ama çok kolay. Onlar Tom Hardy’yi oynatmış bizde de aynı bu filme uygun bir oyuncu bulunur, değil mi?



1    11) Opening Night

Yönetmen: John Cassavetes
Tarih: 1977

John Cassavetes gibi bağımsız sinemacının elinden çıkmış olan Opening Night tiyatro hikayesidir. Myrtle Gordon çok ünlü bir tiyatrocudur. Tiyatro çıkışı bir hayranı ondan imza ister, Myrtel 'yarın kulise gel vereyim' der ve bunu demesinden 10 saniye sonra kıza araba çarpar. Kızın ölmesiyle başlayan süreçte Myrtel gençlik-yaşlılık arasında bir bunalıma girer. Bir taraftan kendi içinde bunalıma giren Myrtel, bir taraftan da her defasında sahnesine çıkıp oyununu oynamak zorundadır. Ünlü bir oyuncunun bunalımını ve sahnede bocalamasını anlatan filmde Myrtel'in her sahnesinde acaba bu sefer batıracak mı diye geriliyorsunuz.

Neden: Tiyatro ülkesi olan bizde hala bu ve buna benzer bir hikayenin yapılmamış, yapılamamış olması içler acısı. Birkaç mekan ve sahnede geçen filmde oyunculuk ve senaryo harici hiçbir zor durum yok. Buna rağmen TİYATRO ülkesi olan bizde tiyatro üzerine film yapılmıyor. Broadway sanırım bu yüzden büyük.




     12) Buried

Yönetmen: Rodrigo Cortes
Tarih: 2010

Bu film, ah bu film... Dar alanda kısa paslaşmalar başlığında başı çekecek filmlerden biri Buried. Filmin tamamı bir tabutta geçiyor. Evet, tabut. Irak’a malzeme taşıyan bir kamyonun şöförü olan Paul militanlar tarafından kaçırılmış ve canlı canlı gömülmüştür. Yanına da sadece çakmak, ışık ve telefon verilmiştir. Şimdi Paul’un elindekilerle ne yapıp ne edip oradan çıkması gerekmektedir. Tek bir tabutta aksiyonun dibine vuruyorlar.

Neden: Tek mekan filmlerimiz zaten yokken sadece tabutta geçecek bir film dilemek de abesle iştigal tabii. Yalnız bazı kısa filmler var, şu filme harcanan paradan daha çok tutuyor. Sadece Ryan Reynolds gibi iyi bir oyuncu, bir tabut ve harika bir hikaye gerek. Olmadı, olamadı, keşke olsaydı.




1     13) Cache

Yönetmen: Michael Haneke
Tarih: 2005

Michael Haneke sever misiniz bilmem ama bu filmi gerçekten çok başarılıdır. Hiçbir şey vermeden insanı germeyi başaran türden. Laurent ailesinin evine kasetler gelmektedir. Kasetlerde evlerinin dışardan çekilmiş görüntüleri vardır. Doğal olarak Laurent ailesi evlerini izleyen bir sapık olduğunu düşünür ve paniğe kapılır. Film de bu çevrede döner. Dışarıdaki kimdir? Onlardan ne ister? Enteresandır ki tehdit ya da şantaj yazısı gelmemektedir. Sadece terörize edilmektedirler.

Neden: Sakın bana 'ama o Haneke' demeyin. Senaryo açısından çok da zor olmayan sadece karakterleri güçlü olan bir film Cache. Bizde de böyle entel, yüksek gelirli bir ailenin evine kasetler gelebilirdi? Hatta bu film bizde daha eğleceli olurdu? Neden mi? Türk polisi işin içinden çıkamayacaktır da ondan. Ortalık iyice karışacaktır. Gayet ucuz, gayet basit bir film. Yok yok yok.



14) Moon

Yönetmen: Duncan Jones
Tarih: 2009

Başrolünde Sam Rockwell'in oynadığı film esasında tam bir tek kişilik dev kadro. İnsanlık artık aydan dünyaya enerji sağlamaya başlamıştır. Başrolümüz de ayda yaşayan, orada kurulmuş olan sistemin güvenlik görevlisidir. Yıllardır yapay zekaya sahip bir robot ile ayda yapılmış bir üstte hayatını sürdürmektedir. Bir gün vardiyaya çıkan Sam Bell kaza yapar ve ardından olanlar olur. Bundan sonrasını söylersem efsane spoiler olur.

Neden: Film tamamen bir uzay üssünde geçiyor ve oyuncu kadrosu tek bir kişiden oluşuyor. Buna rağmen IMDB'den 8.0 almayı başarmış bir film. Çünkü konusu gerçekten çok iyi. Ve de iddia ediyorum: A.R.O.G. için harcanan paradan daha azına çekilebilir; en azından ülkemizde. Niyeyse böyle bir fikir de kimsenin aklına gelmedi ve hala bir Turkish Bilim kurgu filmine kavuşamamış olduk. Halbuki izleneceğini düşünüyorum.




15) Five Fingers

Yönetmen: Laurence Malkin
Tarih: 2006

Tek mekan filmlerinin Türkiye'de izlenmeyeceğini yukarıda belirtmiştim fakat bu o diğer tek mekan filmlerine benzemiyor. Teröristler tarafından kaçırılan Martijn bir depoya kapatılmıştır ve sordukları sorulara istedikleri cevabı vermediği zaman her gün parmaklarından biri kesilecektir. 

Neden: Tek bir depo, birkaç oyuncu ve harika bir hikaye. Filmin sonunda yaşayacağınız şok 'en iyi finaller' arasına koymanıza yetebilecek türden. Yapılabilirdi, izlenebilirdi fakat yapılmadı ya da yapılmak istenmedi. 



0 yorum:

Yorum Gönder